Din

Hafızlık yolculuğum

  • 4 dk okuma süresi
  • -
  • 3
Hafızlık yolculuğum

Üstünden 8 sene geçmiş bir hikaye bu. Çocuk olarak girdiğim kapıdan büyüyerek çıktığım hafızlık hikayem.

14 yaşındaydım içime bu ateş düşeli. Ortaokuldan sonra hangi liseyi tercih etsem diye düşünürken yazın gittiğim bir kursun, orada öğrendiğim iman hakikatlerinin ve hafız bir ablamın teşvikiyle kendimi içinde bulduğum, yaşarken çok uzun, sonra kısacık olduğunu anladığım en güzel yolculuğum.

O yaşıma göre kendimce birçok fedakarlıkla girdim bu yola.14 yaşındaki evde yatağını zor toplayan bir kızın ciddi bir kalabalıkta kendi sorumluluklarını bilip ayakları üstünde durmayı öğrenmesi demekti yatılı hayatı. Çamaşırlarını annen yıkayıp ütülemez artık. Hastalandığında  teksin, ağladığında tek… Hangi yemeği seversin kimse bilmez. Yemeğini yeyip yemediğini de. Uykun mu gelmiyor o kalabalıkta kalk da kitap oku diyemezler ya. Bir sisteme dahilsin. Her uyuyamayan dilediğini yapsa uyuyanlar ne olacak? Aslında her şey senin daha iyi ezber yapabilmen için harika ayarlanmış şimdi baktığımda, o zaman içindeyken kurallarla dolu, sorumluluk üzerine kurulmuş sistematik, monoton bir hayat.

Hele ilk zamanlar her haftasonu çıksak da yatılı hayatı çok zor gelir, evden gelirken boğazımız düğümlenirdi. Çok özlerdik. İlk beni aldıklarında hıçkıra hıçkıra ağlayarak anneme sarıldığımı hatırlıyorum. Kursta lise duvarları gibi erkek kız isimleri değil, “annem”  yazılarını görürdüm masalarda. Ankesörlü telefonların başında ağlaya sızlaya ailemiz bizi tanıyamadan büyüdük.

Hafızlığa başladığım ilk gün rengarenk çiçekli bir etek, özenle yapılmış bir başörtüyle oturdum hocamın karşısına. Heyecandan ayaklarım titriyordu. Evet, evet, hazırlık evresinde dilimizden düşürmediğimiz “Ve gâlû kûnû hûden hafız oldum birden” hafız tekerlemesindeki sayfaydı bu 1.cüzün son sayfası; Hafızlığın kapısı. O gün hocam Kur’an’ıma “Başladığın günün heyecanıyla bitirirsin inşallah” yazmıştı. Anlamamıştım.

Vakit geçtikçe değiştik. Hocamın da tahmin ettiği gibi yıllar geçtikçe o heyecan yerini yorgunluğa bıraktı. Her gün aynı tempoyla devam eden, her sabah yeni bir sayfayı ezbere verme sorumluluğunun olduğu, bütün gün başındaki iğneyi bile çıkarmadığın tam 2 buçuk yıl .Hatta baştaki 1 sene hazırlık sürecini, sondaki sınav dönemini eklediğinde nerdeyse 4 yıl. Artık giyinmeye bile hevesi kalmamış feraceyi üstüne çekip altta pijamaları sallanan, stres ve ergenlikten yüzü sivilce kaynayan, haftasonları okula gittiğimiz için dışarıya çıkma özgürlüğünü son noktasına kadar kullanan, dersi dururken sıra altlarında kitap okuyan gençlere dönüştük. Orası benim evim oldu. Eve ayda bir gider, evde bile kursu arar oldum. Akrabadan öte ailem gibi arkadaşlarım, oturmuş düzenli bir hayatım, her gün sabahtan akşama kadar yüzüne baktığım canım, cananım, Kur’an’ım.

O kadar çok özlüyorum ki.Hayatımın en zor ama en güzel yıllarıydı.

Kinestetik (dokunsal) bir zekaya sahip olduğum için ezber yapmak çok kolay değildi benim için. Vasatın altındaydım bile diyebilirim. Ama çok çalışırdım. Ve hafızlık boyunca gördüm ki ne zeka, ne kabiliyet işi değil hafızlık. Azim işi, gayret işi, umut işi. Sınıfımızda ezberi en zor yapıp yaşı bizden büyük olanlar bizden önce bitirdi hafızlığı. En zekiler oyun oynamayı derse tercih ettiğinden sonlarda.

Bir de en çok Kur’an’la olan yakınlığımı özlüyorum.Yürürken Kur’an okuyarak yürümeyi, yemekhaneden namaza kadar elinde Kur’anla her yeri dolaşmayı özlüyorum. Oturduğum yerde istemsiz sallanmaya başlamayı, uykularımda dahi ezberlediğim ayetleri okumayı çok özlüyorum.

Hafızın Kur’an’ında göz yaşı kabarıklıklarından tut, çay kahve izine, notlara kadar herşey mevcuttur. Saygısızlık mı diyorsun? Hayır yakınlık. El üstünde değil kalp üstünde taşımak. Her sayfasına aşina, her ayetine arkadaş olmak. Onunla yatıp onunla kalkmak.

Hatta inanır mısınız gece bir arkadaşın kalkıp bir ayeti sayıkladığını, onun bıraktığı yerden başkasının uyur vaziyette devam ettiğine şahit olduğum yıllar.

Bana çok şey kattı.

Hafızlığı bitirip sınavı geçtiğimiz gün (hafızlık icazeti için) en yakın arkadaşımla sabahlara kadar uyumayıp, kursun bahçesindeki salıncağa bineceğimizi hayal ederdik. O kadar küçüktük düşünün.

Ve bittiğinde 18 yaşında, bir hoca hanım olabilecek donanımda genç kızlar olarak ayrıldık o kurstan.

Hayatımda verdiğim en doğru karar.

Tavsiye eder misiniz derseniz o kadar çok şey öğrendim, o kadar sağlam dostluklarım oldu. Yığınla güzel anı biriktirdim, herşeyden güzeli en deli dolu yıllarımı Kur’an’la geçirip, onunla mutlu olmayı öğrendim. Onun verdiği olgunluğu bir başka okulun, başka bir dersin verebileceğini sanmıyorum. Hayatımda hangi güzellik varsa onun sayesinde nimetlendirildiğimi düşündüren en kıymetli hazinem.

Ama her daim bir tarafımın kırık yanı. Bir tarafımın hep hüzün kokması, eksikliğim hafızlık. Çünkü başka bir okul gibi diplomanı alarak mezun olmuyorsun. Bir annenin dışarıya çıkmasından korkup sürekli pencereden seyrettiği biricik yavrusu gibi devamlı kollamak, devamlı ilgilenmek gerek. Ve bu yavru hiç büyümüyor; Hep orada. Yani demek istediğim aslında hafız olmayanın dahi her gün vermesi gereken vakit bu. Ama dünya meşgalesi girer de edemezsen, (ki çoğumuzun yarası) eski tazeliğini koruyamamak. İşte o zaman o kadar ağır ki, hafız olmaktan çok korumak, korumaktan çok yaşamak denklemi dilimi bağlıyor. Hafızlığın ezber kısmı gerçekten bu yolun çeyreğiymiş.

Allah isteyen herkese hakkıyla ezberleyip, hayatına nakış nakış geçirmeyi, yürüyen Kur’an olarak ahlakıyla ahlaklanmayı nasip etsin.

Etiketler
Kur'an Kur'an-ı Kerim yaz kalem Hafızlık hafız kurs yatılı kurs

Yazar Hakkında

Yorumlar

  • 3 Yorum
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen Giriş yap